• Quisque fermentum

    Sed eu augue tellus, nec feugiat nisl. Fusce congue rutrum pharetra. Aenean sed turpis tortor, id pellentesque augue enim, tristique.

  • What we do

    Sed eu augue tellus, nec feugiat nisl. Fusce congue rutrum pharetra. Aenean sed turpis tortor, id pellentesque augue nibh enim.

  • About Us

    Sed eu augue tellus, nec feugiat nisl. Fusce congue rutrum pharetra. Aenean sed turpis tortor, id pellentesque augue.

  • WinRAR’ı bilmeyenimiz yoktur.Herkez WinRAR ile şıkıştırma yaparken ''rar''lamak istediği dosyanın üzerine sağ tıklar ve arşive ekle seçeneğini kullanır.Bu klasik seçenek ile WinRAR dosya üzerinde klasik sıkıştırma yapar.

    WinRAR ile maksimum sıkıştırmaya ulaşmak için ;


    Arşiv Biçimi; Rar, Şıkıştırma yöntemi; En iyi. Ve sağ menüden Katı Arşiv Oluştur.
    [......]


    Oyun sektörünü çok fazla takip etmeyen bir oyuncu olsanız bile yıl içinde Activision ile Infinity Ward arasında yaşanan olaylar az çok kulağınıza gelmiştir. Call of Dutyefsanesini yaratan Infinity Ward ekibinin büyük kısmı yaşanan bir takım olaylar sonucu ya işten çıkarıldı ya da kendi istekleriyle ekipten ayrıldı. Seri bu kadar büyük bir başarı yakalamışken, Vince Zampella ve Jason West başta olmak üzere, seriye can veren pek çok çalışanın, isim hakları Activision'ın elinde bulunduğu için bir daha Call of Duty oyunu yapmamak üzere Activision himayesinden ayrılması serinin geleceğine dair büyük soru işaretleri yarattı.

    "Infinity Ward dağıldığına göre bir daha Call of Duty oyunu yapılmayacak mı?", "Modern Warfare hikayesi devam etmeyecek mi?", "Captain Price askerliği bırakınca ne iş yapacak?" gibi soruların kafaları kurcaladığı dönemde Activision tarafından beklenen açıklama yapıldı. Yeni Call of Duty oyunu yoldaydı ve serinin yeni oyununun yapımcılığı, Infinity Ward kadar deneyimli olmasa da en azından daha önce Call of Duty oyunu yapmış olan Treyarch'a verilmişti.

    Treyarch'ı hatırlamanızı sağlayacak olan en yeni oyun Call of Duty: World at War. Daha önce de konsollar için birkaç adet Call of Duty oyunu yapan firma neyse ki seriye yabancı değil. Ve şu ana kadar verilen bilgilere, yayınlanan görsellere ve videolara bakacak olursak Treyarch, Infinity Ward'dan pek çok şey öğrenmiş gibi görünüyor.

    Treyarch'ın yeni oyunda neler yaptığından bahsetmeden önce Black Ops'un Modern Warfare hikayesinin devamı olmadığını hatırlatalım. Treyarch bizi İkinci Dünya Savaşı ile günümüz arasındaki bir döneme götürüyor bu kez, Soğuk Savaş dönemine. Bugüne kadar yaptığı tüm Call of Duty oyunlarında İkinci Dünya Savaşı'nı konu alan Treyarch belli ki artık farklı bir dönemi konu almak istemiş ve Soğuk Savaş dönemini seçmiş. Çok da iyi yapmış. Zaten bu konuda Treyarch'ı kim suçlayabilir ki? İkinci Dünya Savaşı'ndan sıkılmayanımız kalmamıştır herhalde? Modern Savaşlar da son yıllarda ele alınmış olduğundan Treyarch seçilebilecek en güzel dönemlerden birini seçmiş diyebiliriz.


    1950'lerden 1980'lere kadar geniş bir görev yelpazemiz olacak Black Ops'ta. Tam olarak hangi yıllarda gerçekleşecek görevlerde yer alacağımız henüz kesin değil ancak 1960'ların bir döneminde Ural Dağları’nda bilgi kovalayacağımız, 1968 yılında Vietnam'da gerçekleşen ünlü Tet saldırısı karşısında mücadele vereceğimiz, 1980 yılında İngiltere'de İran Konsolosluğuna düzenlenen operasyonda görev alacağımız şimdilik bilinen görevlerimizden birkaçı. Evet, yalnızca Amerikan değil İngiliz de olacağız Black Ops'ta. Ve eğer o İran Konsolosluğuna baskın düzenleyen SAS ekibi üyelerinden biri Captain Price çıkarsa şaşırmamak lazım.

    [......]


    En nihayetinde bobiler çıkışlı bir photoshop ile bir araya gelmiş ikili,bu resmi yaratana ayrıca teşekkür etmek farz.Ayrıca da Kobe'nin yüz ifadesinden o anki ruh halini çıkardım --> Rahat dur Sabri adam ol
    [......]


    Allen Iverson dün akatlarda Beşiktaş taraftarının önüne çıktı.

    İmza töreninde Iverson şunları söyledi: “Öncelikle teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bana bu şansı, bu fırsatı tanıdığı için Beşiktaş’a teşekkür ediyorum. Beni bu kadar içtenlikle karşılaşıdığı için Beşiktaş taraftarlarına da teşekkür ediyorum. Sizi görmek beni heyecanlandırıyor. Bugün antrenörüm ve takım arkadaşlarımla ilk idmanımı yaptım. Şu anda olduğumdan çok daha heyecanlandırdılar beni. Her maçımızı kazanacağımıza söz veremiyorum. Ancak tüm maçlarımızda elimizden gelen çaba ile, takım ruhu içinde oynayacağımızın sözünü verebilirim. Antrenörüm ve ekip arkadaşlarımla birlikte sizin desteğinize sonuna kadar güveniyoruz.”
    Dün akatlarda güzel bir karşılama olmasına rağmen beklenen ilgi gerçekleşmedi. Salonun tamamının dolması beklenirken malesef çok yüksek boyutlarda değildi, taraftarın tersine medya’nın ilgisi çok büyüktü. 20si yabancı olmak üzere 100 medya mensubu imza törenini takip ederken Ntvspor imza törenini canlı yayınladı. Miniklerle oynadığı ufak bir tek pota maçtan sonra Iverson Beşiktaş taraftarına 3lü çektirerek imza show gecesini süsledi.
    [......]







    En İyi Option File Hazırlandı Ve Yılın OPTİONFile si Diyebilirz Tüm Güçler Ayarlandı
    Kadrolar Düzenlendi Overaller Düzenlendi..
    Eklediği Lig PES LEAGUE Üstüne Yapılacaktır ve Oyundan Hiç Bir Lig Silinmeden Sade Bir Yama Olacaktır..

    Özellikler:
    Spor Toto Süper Lig Takımlarının En Güncel Kadroları ve Oyuncu Güçleri
    Spor Toto Süper Lig Takımlarının Yeni Transferleri
    Spor Toto Süper Lig Takımlarının En Yeni Formaları
    Spor Toto Süper Lig Takımlarının En Yeni Faceleri
    Spor Toto Süper Lig Takımlarının Logoları
    Spor Toto Süper Lig Yeni Topu
    Spor Toto Süper Lig Bülent Demirlek vs..Hakemlerin Formaları ve Faceleri
    En Yeni Kramponlar...
    La Liga Fa Premier ve Diğer Liglerdeki Lisanssız Takımların Formaları Logoları İsimleri Düzeltildi...
    Spor Toto Süper Lig 'Den
    Şükrü Saraçoğlu(Stadyum Editörden)
    Beşiktaş İnönü(Stadyum Editörden)
    Avni Aker(Stadyum Editörden)
    Bursa Atatürk(Stadyum Editörden)
    Alisamiyen(Stadyum Editörden)
    Stadyumları
    Yeni Kramponlar

    İndirme linkleri :


    [......]

    Baba Vanga (Kadın, 1911-1996) Nostradamus gibi derdini dörtlüklerle anlatan kahinlerden biraz farklı, onu farklı kılan bu özellikler gerçekleşeceğini ileri sürdüğü olayları açık bir dille ifade etmesi (hatta bazen televizyonda) ve devlet tarafından “kahin” olarak tanınıp kendisine sıklıkla fikir danışılmasıyla alakalı.


    [......]



    Başlat>Çalıştır>CMD

    Açılan pencereye aşağıdakileri yazınız.

    1) ipconfig /flushdns (Burada DNS Önbelleğini Silmiş Oluyoruz)

    2) ipconfig /release (Burada Ip Adresimizi Serbest Bırakmış Oluyoruz 0.00.00.0 Vs. )

    3) ipconfig /renew (Burada Yeni Ip Adresi Almış Oluyoruz)
    [......]



    Efsanevi Marvel Comics dizisine dayanan “Spider-Man™ 3/Örümcek Adam 3”te, Peter Parker nihayet Mary Jane’e (M.J.) duyduğu tutku ile süper kahramanlık görevleri arasındaki dengeyi kurar. Ancak, ufukta belirmeye başlayan bir fırtına vardır. Peter’ın Örümcek Adam kostümü birden bire değişip siyaha dönüşerek güçlerini pekiştirmeye başlayınca, Peter da değişmeye başlar. Kostümün etkisi altındaki Peter, kibirli ve kendine aşırı güvenli biri olur; en değer verdiği kişileri ihmal etmeye başlar. Bugüne dek en korkulan iki kötü kahraman Kumadam ve Venom benzersiz güçler edinip, intikam ateşiyle yanarken, Peter en büyük savaşını kendi içinde yapmaktadır. Örümcek Adam’ın onu o yapan, onu bir kahraman yapan özelliğini, yani şefkati yeniden keşfetmesi gerekecektir.



    http://rapidshare.com/files/62586012/spiderman.3_MP4_TR_dublaj.part1.rar
    http://rapidshare.com/files/62699475/spiderman.3_MP4_TR_dublaj.part2.rar
    http://rapidshare.com/files/62716746/spiderman.3_MP4_TR_dublaj.part3.rar
    http://rapidshare.com/files/62818109/spiderman.3_MP4_TR_dublaj.part4.rar
    [......]

    [......]


     
    [......]


    [......]

    [......]

      
    [......]

    [......]

    [......]














    [......]

                                 
    Şu sıralar bana gelen soruların büyük bir kısmı "şablon yükleyemiyorum" konusu üzerine. Bu yüzden bu konuyu anlatma ihtiyacı duydum.

    İlk olarak birbirinden güzel temaların bulunduğu http://btemplates.com/ sitesini kullanmayı göstereceğim sizlere. Size tavsiyem basit, sade temaları kullanın, hareketli cafcaflı temalardan uzak durun. Çünkü tema ne kadar karmaşık olursa içerisinde o kadar javascript dosyası olur ve o dosyaları da hostunuza yüklemeniz, daha sonra da şablonda yerleştirmeniz gerekir. Uyarıyı da verdikten sonra şimdi anlatıma geçelim.

    İlk olarak http://btemplates.com/ sitesine giriyorsunuz. Sağda "Categories" başlığı altında birçok tema kategorisi görebilirsiniz. Onlardan birisine tıkladığınızda karşınıza yine ana sayfadaki gibi birçok tema çıkacaktır. Şimdi o temalardan sade olarak gördüğünüz herhangi birisine tıklayın. Daha sonra açılan sayfada "Download" ve "Live Demo" şeklinde iki tane buton görürsünüz. Bunlardan "Download" butonuna tıklayarak şablonunuzu bilgisayarınıza indirebilirsiniz. "Live Demo" ise o şablonun yüklü olduğu bir blog açar size ve şablonu canlı canlı inceleme imkanı sunar. Neyse uzatmadan, "Download" butonuna basın ve şablonu masaüstünüze indirin.

    Şimdi masaüstünüze inmiş olan dosyayı inceleyelim. O bir sıkıştırılmış dosyadır ve onu açmadan şablon olarak blogunuza yükleyemezsiniz. Bu dosyaya sağ tıklayıp "klasöre çıkart ...\" şeklindeki winrar komutunu seçiyoruz. Örnek olsun diye ben "Nourish" isminde bir tema indirdim masaüstüne onu gösteriyorum resimlerde:



    Bu işlemi yaptıktan sonra masaüstünüzde yeni bir klasör oluşacak, klasörün ismi indirdiğiniz zipli dosyanızın ismiyle aynı olacak şekilde. O klasörün içine göz gezdirecek olursanız, bir
    tane "XML Belgesi" bulursunuz.



    Şimdi bu dosyayı Blogger'a yüklemek kaldı geriye. Şu yolu takip edin:
    Blogger yönetim panelinde Yerleşim HTML'yi Düzenle sayfasına giriyorsunuz.
    Orada "Dosya Seç" butonuna tıklıyorsunuz. Masaüstünüzde zipi açtıktan sonra oluşan klasörün içindeki xml dosyasını seçiyorsunuz ve "Aç" butonuna basıyorsunuz. Daha sonra da "Dosya Seç" butonunun yanındaki "Yükle" butonuna basıyorsunuz.
    "Lütfen aşağıdaki widget’ların silinmesi gerektiğini doğrulayın. Tüm widget’ların yapılandırma verileri kaybolacak."
    şeklinde bir uyarı alırsanız "Onayla ve Kaydet" butonuna basın ve yolunuza devam edin. Şablonunuzda bir hata yoksa yüklenecektir.

    Not: Bilgisayarınıza indirdiğiniz sıkıştırılmış dosyayı açabilmek için Winrar programına ihtiyacınız olacaktır. Winrar programını indirmek için aşağıdaki linke tıklayın:
    http://www.rarlab.com/rar/wrar380tr.exe
    [......]

    [......]





    [......]

    [......]

    [......]

    [......]



    [......]


    [......]


     
    [......]


      
    [......]



    [......]


      
    [......]


     
    [......]



    [......]


     
    [......]



    [......]




    [......]

    [......]

    [......]



    Beşiktaş’ın Kasımpaşa’dan arka arkaya yediği goller taraftarı çıldırttı. Çarşı, protesto için kapalının ortasında bulunan bölgeyi terk etti, Tribünler, “Yeter Demirören”, “Paranı da al git” diye bağırdılar.
    Kasımpaşa karşısında ilk 26 dakikada yenen üç gol, tribünlerde yer alan Beşiktaş taraftarını şoke etti. Siyah-beyazlı tribünler, hem takımı, hem de Başkan Yıldırım Demirören için protesto gösterisinde bulundu.
    Futbolcuların kötü durumunu, “Ayıptır sorması, 15 gündür ne yaptınız” tezahüratıyla eleştiren siyah-beyazlılar, daha sonra rotasını yönetime çevirdi. “Yeter Yıldırım Demirören yeter” diye bağırmaya başlayan tribünler, daha sonra, “Ş......z yönetim, Beşiktaş’ı mahvettin” diye tempo tuttu.
    Sırtını sahaya doğru dönerek memnuniyetsizliğini dile getiren Çarşı grubu da bunun ardından kapalı tribünün orta kısmını boşaltarak tepkilerini gösterme gereği duydu. Daha sonra, “Paranı da al git” diyerek Demirören’e olan tepkilerini devam ettiren taraftarlar, “Kongre uyuma, Beşiktaş’a sahip çık” sözleriyle kongreye atıfta bulundular.
    Maçın son bölümünde de Kasımpaşa Teknik Direktörü Yılmaz Vural’a lehte tezahürat yapan siyah-beyazlılar, ayrıca Ezel dizisindeki akıl veren Ramiz dayı karakterine göndermede bulunup, “Ramiz dayıdan ders alsana” diyerek tempo tuttular.
    [......]

    [......]

    [......]

    [......]

    [......]



    Söyleyecek söz yok, mükemmel bir site. Sizde uygulamak istiyorsanız buradan...
    [......]


    TANZİMAT DEVRİ TÜRK EDEBİYATI


    a. GENEL ÖZELLİKLERİ


    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı şair ve gazadan, bir yandan Klâsik Türk Edebiyatı ‘nda görülen şiir, tarih, mektup (münşeat) türlerinde eserler vermişler; bir yandan da batı edebiyatlarından aldıktan tiyatro, hikâye, roman, makale, eleştiri gibi yeni türleri geliştirmişlerdir.


    b. MANZUM ESERLER


    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nda, önce, Fransız şairlerinden yapılan çevi¬rilerde bazı yenilikler görülür. Bunlan daha çok içerikte yaptıktan yeniliklerle, dildeki “sadeleşme” çabalan izler. Sonra şekil yönünden birçok değişiklik ve yeniliklere girişildiği görülür…
    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nda;
    Ölçü, çoğunlukla aruz ölçüsüdür. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Abdülhak Hâmit’in hece ölçüsüyle yazdıktan şiir denemeleri de vardır.
    Uyak, Klâsik Türk Edebiyatı’ndaki değerini yitirmiştir. Şinasi, mesnevi biçiminde kaside yazmış; Recaîzade Mahmut Ekrem, “uyağın göze göre değil, kulağa göre olması” gerektiğini savunmuştur. Şiirlerde tam ve zengin uyaklar kullanılmıştır.
    Nazım birimi, genellikle beyittir. Şinasî’den Abdülhak Hâmit’e kadar anla¬tım bent, beyit ya da dizelerde toplandığı görülmekle birlikte; şairlerin, beyit güzelliği düşüncesinden kurtularak bütün güzelliğine yöneldikleri anlaşılır.
    Nazım şekli olarak, Klâsik Türk Edebiyatı’nda görülen bütün şekiller kullanılmıştır. Ancak bunlarda, kasidelerdeki bazı bölümlerin atılması gibi ufak de¬dikler yapılmıştır. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nın ikinci döneminde, özellikle Abdülhak Hâmit’le birlikte, nazım şekillerinde büyük ölçüde değişiklik r örülür. Bunların çoğu yeni ve karma şekillerdir.

    Tanzimatçılar en köklü yenilikleri şiirin içeriğinde yapmışlardır.
    Tanzimat şiiri, klâsik konular dışında, hak, adalet, uygarlık, özgürlük, yurt¬severlik gibi temalarla içeriğini genişletmiş; ikinci dönemde, her güzel şeyin onu olabileceği düşüncesiyle daha da çeşitlilik kazanmıştır.
    Böylece Klâsik Türk Edebiyatı’nda “soyut, düşlemsel (hayalî) ve mecazlı” ‘tetikler gösteren şiir, Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nın birinci döneminde toplumla ilgili gerçeklere”; ikinci döneminde ise “somut gerçeklere”, ayrca ölüm, hayat, ruh, dünya, Tanrı gibi fizik ötesi temalara yönelmiştir.
    Birinci dönemdeki toplumla ilgili düşünceleri, ikinci dönemde genellikle e/, romantik duygu ve düşünceler izler; sanat toplum için görüşü, yerini sanat sanat için anlayışına bırakır.
    Dil, Tanzimat şiirinde daima ikilik göstermiştir. Şinasî’nin safi Türkçe dene¬meleri, Ziya Paşa ve Namık Kemal’in hece ölçüsüyle yazdıkları bazı şiirler, sa¬deleşme çabalarına ilk örnekler olarak gösterilebilir. Ancak bu şairlerin yetiştik¬leri ve alışageldikleri “edebî dil” ortamı ile ikinci dönemdeki “sanat” amacı, şiir dilinde bir yalınlaşmayı gerçekleştirememiş; şairler, çoğu zaman süslü ve sanat¬lı söyleyişten kurtulamamışlardır.


    c. MENSUR ESERLER


    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı ‘nın nesir alanındaki yenileşmesinde gazete¬nin önemi büyüktür.
    1831′de resmî olarak çıkanlan ilk Türkçe gazete Takvim-i Vakayi’dir; bu¬nu 1840′ta yan resmî Ceride-i Havadis izler. Agâh Efendi ue Şinasî’nin 1860′ta çıkardıktan Tercüman-ı Ahvâl ile Şinasî’nin çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazeteleri yayımladıklan çeşitli yazılarla, yeni nesrin ilk örneklerini uermiş oldular.
    Böylece, “umum halkın anlayabileceği bir dille yazmak” amacıyla Klâsik Türk Edebiyatı’nın süslü ue çok uzun cümlelerle kurulu anlatımından sıynlan “yeni nesir”, özellikle “düşünce”ye önem uererek kısa ue özlü anlatımı esas aldı.
    Aynca, makale, söyleşi (sohbet), fıkra, deneme, eleştiri gibi türler edebi¬yatımıza girdi. Noktalama işaretlerinin kullanılmasına başlandı. Ancak nesir, yabancı kelime ue tamlamalardan bir türlü kurtulamadı.
    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nda kendini gösteren ue batı edebiyatların¬da yaygın olan hikâye, roman ue tiyatro eserleri ilkin gazete ue dergilerde ya¬yımlanmıştır.
    Bu dönemde, hikâye ue roman türleri, çeuiriler yoluyla edebiyatımıza gir¬miştir.
    Tanzimat’tan önce manzum halk hikâyeleri, bu türlerin yerini tutuyordu. Sonra birtakım roman çevirileri yapıldı.
    1870 yıllannda Ahmet Mithat Efendi, Letâif-i Rivâyât adlı küçük hikâye denemelerine girişti; birkaç yıl sonra da Dünyaya İkinci Geliş, Hasan Mellah, Felâtun Bey ile Rakım Efendi gibi macera romanlarını yazarak hikâye ve roman yolunu denedi.
    İlk edebî roman yolunu Namık Kemal’in, 1876′da yazdığı İntibah adlı roman açmıştır. Namık Kemal’in gözlemlerinden yararlanarak yazdığı bu eser, aslında “romantizmin etkisindedir; aynı zamanda ilk tasvir ve ruhsal çözümleme romanımız sayılır.
    Ahmet Mithat’ın romanları halka yönelik, “yalın”, Namık Kemal’inki ise “yûksek” üslûba örnek sayılan bir anlatım özelliği taşımaktaydı.
    Recaîzade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nâbizade Nâzım ise romanlarıyla, romantizmden gerçekçiliğe doğru bir gelişim gösterdiler.


    D-TİYATRO


    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nın şiirden sonra en çok önem verilen türü de tiyatrodur. Birinci dönemde, sahne bakımından canlı olan tiyatro, ikinci dönemde “okunmak üzere” yazılan bir edebiyat türü durumundadır.
    Osmanlı Devleti’nin batıya yönelişi, İtalyan ve İngiliz gezici tiyatrolarının İstanbul’a gelip oyunlar göstermelerine yol açmıştır. 1840 yıllarında ilk olarak ..erli bir sahne kuruldu: Hoca Naum Tiyatrosu. Bunu 1867′de Güllü Agop Tiyatrosu izledi. Böylece yerli ve yabancı eserler, çoğunlukla, azınlık oyuncularıyla bu sahnelerde oynatılabiliyordu.
    Batılı anlamda ilk başarılı tiyatro eseri Şinasî’nin Şair Evlenmesi’dir.
    İlk tiyatro eserlerimizde, toplumun ve kişilerin aksak ya da üstün yönleri konu olarak alınmış; toplum eğitimi amaçlandığı için, çoğunlukla ahlâkî sonuçlara varılmıştır. İkinci dönemde, eserlerdeki konular tarihten ya da dış ülkelerin özelliklerinden; kişiler ve olaylar ise, göz alıcı olanlardan seçilmiştir. Bunların oynanmak için yazılmamış olması tiyatrodan bekleneni büsbütün yok etmiştir.
    Birinci dönemin tiyatro yazarları, özellikle Abdülhak Hâmit “halkın anlaya¬bileceği bir dil” kullanma çabası içindedirler. Şiirlerinde hatta makalelerinde eski dilin etkisinden bir türlü kurtulamayan bu yazarlar, tiyatro eserlerinde düşündüklerini uygulamış sayılırlar. Dile verilen önem, kişilerin çevrelerine uygun olarak konuşturulmaları, bu dönemin “Sanat toplum içindir.” ilkesine uymakla birlikte, dilin istenilenden fazla yalınlaştırılması ikinci dönem sanatçı¬larını, güzel ve etkili söz söylemeye zorlamıştır. Abdülhak Hamit, gittikçe sade¬likten uzaklaşmış, eserlerindeki kişileri de kendi diliyle konuşturmuştur.
    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nda tiyatro eserleri, genellikle başlangıçta, klâsisizmin etkisindedir. Buna, Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı uyarlamalar örnek gösterilebilir. Oyunlar için seçilen konu ve kişilerde de yer yer romantizmin etkisi görülür.
    Tanzimat Devri Türk Edebiyatı’nın ikinci döneminde, Türk tiyatrosunun gelişiminde bir duraklama başlamıştır. Abdülhak Hâmit, sahne diline uymayan, sahnede oynatılması olanağı bulunmayan manzum, mensur tiyatro eserlerinde yalnızca okunma amacı gütmüştür.


    BATI EDEBİYATINDA AKIMLAR


    KLASİSİZM


    17. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan bir akımdır. BOILEAU bu akımın kurucusu olarak kabul edilir. Klasikler Eski Yunan ve Latin edebiyatını bilgi ve esin kaynağı olarak benimsemişlerdir. Temel olarak şu ilkelere dayanır:
    Sanat, “insan tabiatına” önem vermeli ona sevgi ve saygı duymalıdır. Klasik bir eser “akıl” ve “sağduyu”ya dayanmalıdır. Eser, “dil”, “anlatım” ve “şekil” de en olguna varmaya çalışmalıdır.
    Klasikler, insanların her zaman, her yerde, her toplumda aynı duygu ve düşüncede olduklarını kabul ederler. Onun için eserlerinde değişmez tipler yaratırlar. Klasisizmde fiziksel ve sosyal çevre önemli değildir; çünkü bunlar değişkendir.
    Bu akımda, sanatta mükemmeli bulmak esastır. Mükemmeli bulmak ise konunun seçilişinde değil, onun ele alınıp anlatılışındadır. Onun için anadili en güzel biçimde kullanmak da esas olmalıdır. Böylece klasikler günlük konuşma dilinden farklı kitabi bir dil kullanmışlardır.
    Sanatta sıkı kuralların bulunması ve sanatçıların bunlara uyması gerektiğine inanan klasikler, “üç birlik” kuralının doğmasına neden olmuşlardır (Yer, zaman ve eylem birliği)
    Eserlerinin kahramanlarını hep soylu tabakadan seçen klasikler, eserlerinde kaba ve çirkin sözlere de yer vermezler. “Ahlaka uygunluk” ilkesine sıkı sıkıya bağlıdırlar.
    Yapıtlarının etkileyici olmasını , hoşa gitmesini, tarih biliminden ayrılabilmesini ve din dışı konulara eğilmesini temel ilke olarak kabul etmişlerdir.
    Edebiyat türü olarak daha çok tiyatroyu, tiyatro türü olarak da trajedi ve komediyi benimsemişlerdir.
    Başlıca temsilcileri:
    Boileau (şiir)
    La Fontaine (fabl)
    Racine, Corneille (trajedi)
    Moliere (komedi)
    Madame de La Fayette (roman)
    La Bruyere (karakterleriyle)
    Bossuet (hitabet)
    “Klasisizm, geçici rağbeti değil, sürekli rağbeti arar”. Andre Gide.


    TÜRK EDEBİYATINDA KLASİSİZM


    Türk edebiyatı Batı’ya açıldığında klasisizm dönemini tamamlamıştır. Bu nedenle edebiyatımızda klasisizmin önemli bir etkisi olmamıştır.
    Şinasi’nin “Şair Evlenmesi”adlı komedisi, La Fontaine’den yaptığı çeviriler ve Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den çevirileri, bu anlayışın ürünleri olarak sıralanabilir.


    ROMANTİZM (COŞUMCULUK)


    1830’lu yıllarda klasisizme tepki olarak doğmuştur. Victor Hugo’nun “Hernani” adlı oyunuyla bir edebiyat akımı olarak başarıya ulaşmıştır. 1789’da fransız İhtilali’yle birlikte derebeylik ve aristokrasi çökmüş; yeni bir yapılanma ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak romantizm, yeni duygu, düşünce ve idealleri anlatmayı amaçlamış, sanatın ve sanatçının kurallardan kurtulup özgürleşmesini savunmuştur.
    Avrupa’da o zamana kadar süregelen Latin ve Yunan hayranlğı yerini Shakespeare, Goethe ve Schiller hayranlığına bırakmıştır.
    Klasik öğretinin bütün kuralları yıkılmış, Latin ve Yunan edebiyatları yerine Hristiyanlık mucizeleri, milli efsanler işlenmiş; konular ya tarihten ya da günlük olaylardan çıkarılmıştır. Tabiat manzaralarının, yerli ve yabancı törelerin betimlenmesine geniş yer verilmiş, insan psikolojisinin soyut olarak incelenmesi bırakılarak, insanlar çevrelerinde incelenmiş, insanın islâhından önce toplumun ıslâhı amacı ön plana alınmıştır. Klasik edebiyatın akıl ve sağduyuya önem vermesine karşılık, romantizmde hayal ve fanteziye geniş yer verilmiştir. Yazarlar eserlerinde kişiliklerini gizlememişler, olaylar karşısında duygu ve görüşlerini açıkça anlatmışlardır. Romantik şiirde, doğa sevgisi; bireycilik; Ortaçağa, yabancı ülkelere, Doğu’ya hayranlık; toplumsal geleneklere isyan; duygulara, doğaüstü güçlere, rüyalara, ihtiraslara bağlılık dikkat çeker.
    Zıtlıkların uyumunu ilke olarak benimseyen romantikler hayatı güzel, çirkin… bütün yönleriyle vermeye çalışırlar.
    Klasiklerin önemsediği din duygusuna geniş yer veren romantiklerin kahramanlarının çoğu dindardır.
    Din, her şeyin gelip geçici olduğunu söylediği için de kahramanlar , genellikle kuşkulu, üzüntülü ve karamsardırlar.
    Edebiyat dilindeki kalıplaşmış kelimeler yerine, günlük konuşma dilini kullanmayı benimseyen romantikler, her sınıftan insanı da eserlerine konu olarak almışlardır.
    Genel olanın yerine özeli, tipin yerine gözalıcı olanı seçmişlerdir. Aşk, ölüm, tabiat en belli başlı konular olarak dikkat çeker.
    Bu akımda oyun türlerinden dram, edebiyat türlerinden de roman gelişmiştir.
    Başlıca temsilcileri:
    Victor Hugo (Sefiller. Notre Dame’in Kamburu, Cromwell, Hernani…….)
    J.Jack Rousseau (Emile, İtiraflar, Toplum Sözleşmesi)
    Goethe (Faust)
    Lamartine (Greziella)
    A. Dumas Pere (Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu)
    A. Dumas Fils (Kamelyalı Kadın)
    Alfrede de Musset (şiirleriyle)
    Schiller (“Haydutlar” adlı dramı ve denemeleriyle)
    Lord Byron (Don Juan, diğer şiirleriyle)
    Chateaubrian
    Puşkin
    Shakespeare
    Stendhal (Romantizmden realizme geçmiştir)
    Balzac (Romantizmden realizme geçmiştir)
    “Romantizm, ağlayan yıldız, inleyen rüzgar, ürperen gece, kendinden geçen çiçektir”.
    Musset
    “Romanitzm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir”.
    A. Gide


    TÜRK EDEBİYATINDA ROMANTİZM


    Tanzimat edebiyatı dönemindeki ürünlerin çoğunluğu romantik akımın etkisiyle kaleme alınmıştır.
    Namık Kemal roman ve tiyatrolarıyla
    Ahmet Mithat, ilk romanlarıyla
    Recaizade Mahmut Ekrem, şiirleriyle
    Abdülhak Hamit, tiyatrolarıyla


    REALİZM (GERÇEKÇİLİK)


    19. yüzyılın ikinci yarısında romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır.
    1857 yılında Gustave Flaubert’in “Madame Bovary” adlı romanıyla, realizmin, romantizm karşısındaüstünlük sağladığı kabul edilmektedir.
    Realizmde, duygu ve hayaller yerini, toplum ve insan gerçeklerine bırakır. Konular gerçekten alınır. Yaşanan ve gözlenen gerçek bütün çıplaklığıyla anlatılır. Bunun sağlanması için gerektiğinde anket gibi bazı sanat dışı yöntemlere bile başvurulmuştur.
    Bu akımda, gerçeğin anlatılması için kişilerin psikolojileri, onların kişiliklerini etkileyen çevrelerinin tanıtımı, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir. Onun için de betimleme, realist yazarlarda en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker. Yalnızca yaşananın anlatılmasına yönelen gerçekçiler, olaylar ve kişiler karşısında tarafsız davranırlar. Eserlerine kendi duygu, düşünce ve yorumlarını katmazlar. Yine, gerçek hayatın anlatılması esas olduğu için eserlerinde toplumun sıradan insanlarına rastlanır. Eserlerinde daha çok yaşamın olağan olaylarına yöneldikleri için çok basit bir konu bile ele alınıp işlenir.
    Gerçekçi yazarların okuyucuyu eğitme gibi bir amaçları yoktur. Gözlem, araştırma ve belgelere dayanarak, yaşananı nesnel bir şekilde aktarmayı amaçlarlar.
    Gerçekçi yazarlar, biçim güzelliğine çok önem vermişler, dilde ve anlatımda süsten, özentiden kaçınmışlardır.
    Başlıca temsilcileri:
    Stendhal (Kırmız ve Siyah, Parma Manastırı)
    Balzac (Goriot Baba, Vadideki Zambak, Eugenie Grandet)
    G. Flaubert (Madame Bovary)
    Lev Tolstoy (Savaş ve Barış, Diriliş, Anna Karenina)
    Dostoyevski (Suç ve Ceza)
    A. Çehov (Vanya Dayı, Vişne Bahçesi)
    M. Şolohov (Ve Durgun Akardı Don)
    E. Hemingway (Çanlar Kimin İçin Çalıyor)
    J.Steinbeck (Gazap Üzümleri)
    Herman Melville (Moby Dick)
    Charles Dickens (Oliver Twist, David Copperfield)
    Gogol (Müfettiş, Ölü Canlar)
    Turganyev (Babalar ve Oğullar)
    M.Gorki (Çocukluğum, Benim Üniversitelerim, Ekmeğimi Kazanırken)
    “Roman dediğin, bir uzun yol üzerinde dolaştırılan bir aynadır. Bir bakarsın göklerin maviliğini, bir bakarsın yolun irili ufaklı çukurlarında birikmiş çamuru görürsün. Sonra da kalkıp heybesinde bu aynayı taşıyanı ahlaksızlıkla mı suçlayacaksınız? Aynası çamuru gösteriyor diye aynaya kabahat bulmak olur mu? Böyle çamurlu çukura bulunan yola, daha doğrusu suyun akmasını, kokmasını, çamur çukurları meydana getirmesini önlemeyen temizlik müfettişine …”
    Henri B.Stendhal


    TÜRK EDEBİYATINDA REALİZM


    Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası)
    Samipaşazade Sezai (Zehra)
    Nabizade Nazım (Kara Bibik)
    Halit Ziya Uşaklıgil (Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar)
    Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Kiralık Konak, Yaban……)
    Memduh Şevket Esendal (Ayaşlı ve Kiracıları)
    Reaşat Nuri Güntekin (Romanlarıyla)
    Refik Halit Karay (Romanları ve hikayeleriyle)
    Sait Faik Abasıyanık (Roman ve hikayeleriyle)


    NATÜRALİZM (DOĞALCILIK)


    19.yüzyılın sonlarına doğru Fransa’da ortaya çıkan natüralizm, bir anlamda realizmin bir üst basamağı (gerçeğe yaklaşmadaki katılığı nedeniyle) olarak düşünülebilir.
    Natüralizmi, realizmden ayıran nokta onun deney yöntemine de yer vermesidir. Deney yöntemi, doğa olaylarında aynı nedenler, aynı koşullar altında aynı sonuçları doğurur düşüncesidir (Determinizm). Natüralistler bu anlayışın tabiatta olduğu gibi insan yaşamı için de geçerli olduğunu savunmuşlardır.Bu yaklaşımla pozitif bilimlerle sanatı birleştirmeye çalışmışlardır. İnsanın fizyolojik özellikleri üzerinde durmuş; insanı ırsiyet (soyaçekim) ve genetik özellikleriyle ele almışlardır. Ayrıca sosyal çevrenin insan üzerinde yaptığı etkileri de derinlemesine araştırmışlar, bir anlamda kendilerini bilim adamı, toplumu laboratuvar, insanı da deneme, inceleme aracı olarak ele almışlardır.
    Natüralist yazarlar insanı belli koşulların içinde ele alır, onun duygu ve düşünce dünyasını, yetiştiği doğal ve toplumsal çevrenin etkisi doğrultusunda çizerler. Onların eserlerinde insan kendi yazgısını biçimlendirici, çevre üzerinde değiştirici bir güç taşımaz. Toplumsal nedenleri bir yana bırakmışlar, yalnızca yaşananı “nesnel” bir biçimde aktarmakla yetinmişlerdir. Bu sebeple de onlara “zabıt katipleri” yakıştırması yapılmıştır.
    İnsan psikolojisiyle fizyolojisini birbirine bağlı kabul ettikleri için eserlerinde kahramanların fiziksel özelliklerini çok ayrıntılı olarak vermişlerdir. Buna bağlı olarak da betimleme, doğalcı eserlerin en önemli anlatım biçimi olarak dikkat çeker.
    Realistlerdeki biçim güzelliği, kompozisyon olgunluğu ve üslup kaygısı natüralistlerde yoktur. Ancak natüralistler de halkın kolayca anlayabileceği açık ve yalın bir dil kullanmışlardır.
    Tiyatroda, kostüm ve dekora önem veren natüralistlerin eserlerine genel olarak bir kötümserlik havası hakimdir.
    Başlıca temsilcileri:
    Emile Zola (Meyhane, Germiznal, Nana, Toprak…..)
    Alphonse Daudet
    Guy de Maupassant
    Goncourt Kardeşler
    “Roman anlatılmış ve tabiattan çıkartılmış belgelerle vücuda getirilmelidir. Tarihçiler, mazinin hikayecileri, romancılar da halin hikayecileridir”.
    Goncourt Kardeşler


    TÜRK EDEBİYATINDA NATÜRALİZM


    Bizim edebiayıtımızda doğalcılık anlayışına en çok yaklaşarak eser veren sanatçı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır. Ancak eserlerinde sosyal eleştiriye yer vermesi onu natüralistlerden ayıran önemli bir noktadır.


    PARNASİZM


    Fransa’da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır. Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz parnasizm, bir anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden oluşmuştur. 1886’da “Parnas” adlı derginin yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı).
    Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görürler. Bu nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar. Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler, ritmi ön plana çıkarmışlardır. Sözcüklerin birarada kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli görmüşlerdir. Parnasizm, romantizme tepki olarak doğduğu için bu akımda duygunun yerini düşünceler almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel betimlemelere yer vermişler, duygusallığı reddetmişlerdir.
    Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı düşünürler.
    “Sanat, sanat içindir” görüşünde olan parnasyenler şiirde yarar değil, güzellik ararlar.
    Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem, yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen konulardır.
    Parnasyenler Eski Yunan ve Latin mitolojisine büyük hayranlık duyarlar. Dolayısıyla ele alınan bazı konular klasisizmle benzerlikler taşır.
    Başlıca temsilcileri:
    Th. Gautier
    T.D. Banville
    François Coppee
    J.Maria de Heredia


    TÜRK EDEBİYATINDA PARNASİZM


    Bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret’te görülür. Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan izler taşır.


    SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)


    19.yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onlar için önemli olan gerçekti, düşüncelerdi.Sembolistler bu anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına yönelmişlerdir. Onlara göre somut varlıklar, dış dünya ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini anlatmışlardır.
    Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
    Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
    Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma, çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en belirgin özelliklerindendir.
    Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır.
    Parnasyenlerin genellikle “sone” nazım biçimini kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest nazım biçimlerine yönelmişlerdir.
    Başlıca temsilcileri:
    Baudelaire
    Rimbaud
    Mallarme
    Verlaine
    Puşkin


    TÜRK EDEBİYATINDA SEMBOLİZM


    Bu anlayışın ilk uygulayıcısı Cenap Şahabettin’dir. Ancak bu akımın en başarılı örneklerini veren şairimiz Ahmet Haşim’dir. Kimi yönleriyle Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de bu akımın izlerini taşırlar.
    “Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere oluşmuş müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın, ortalama bir dildir”.
    Ahmet Haşim (Piyâle Önsözü)


    EMPRESYONİZM (İZLENİMCİLİK)


    1890-1910 yılları arasında Fransa’da gelişmiş; edebiyatta, resimde, müzikte etkisini sürdürmüş bir akımdır. Sembolizmle birlikte gerçeküstücülüğü (sürrealizm) hazırlayan bir akım niteliğindedir.
    Bu akımda dış dünya ile ilgili gözlemlerin, sanatçının iç dünyasında oluşan değişik ruhsal durumuna göre yansıtılması esas alınmıştır. Onlara göre duyularımız dış dünyayı bize olduğu gibi değil, onun gerçek görünüşünü değiştirerek ulaştırır. Bunun için de bizim anlattıklarımız dış dünya değil, bu dünyanın hayalimizle bezenmiş bizdeki izlenimleridir.
    “Seyreyledim eşkâl-i hayâtı
    Ben havz-ı hayâlin sularında,
    Bir aks-i mülevvendir onun’çün
    Arzın bana ahcâr ü nebâtı”
    Ahmet Haşim (Mukaddime)


    SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)


    20.yüzyılın başlarında Andre Breton tarafından Freud’un görüşlerine (psikanaliz yöntemi) dayanılarak açılan bir sanat akımıdır.
    Gerçeküstücülüğün bilgi ve esin kaynağı olan Freud’a göre, insanoğlunun dış dünyasından edindiği alışkanlıklar, istekler bilinçaltında toplanır. Bu istekler düş (rüya, yarı rüya) durumunda çözülerek ortaya çıkar.
    Sürrealistler, Freud’un bu görüşünü edebiyata uygulamışlari bir anlamda bilinçaltının, bilinç alanına olan egemenliğini savunmuşlardır. Dolayısıyla içinden geldiği gibi yazmak bu akımın en belirgin özelliğidir. Akılcılığın karşısındadırlar, geleneksel ve biçime dayalı inanç ve değerleri düşünceden silmişlerdir.
    “Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır”.
    Andre Breton
    Bu akımın Batı’daki en önemli iki temsilcisi Andre Breton ve Paul Eluard’dır.
    Bizim edebiyatımızda Oran Veli Kanık’ın kimi şiirlerinde bu akımın izleri açıkça görülmektedir.
     
    [......]




    [......]






    [......]



    Birde tribünün içinden koyduk mu videosu...

    [......]



    "Ölümle yaşamı ayıran çizgi, Siyahla Beyazı ayıramaz ki " kabristanında böyle yazıyor.

    Mezar taşındaysa Kara Kartal var. " Beşiktaşlı Deli Dündar" olarak bilinen Dündar Kanadlı`nın Pendik`teki sıradışı mezarını görenler, ` bu ne büyük bir aşk ` demekten kendilerini alamıyorlar. Dündar Kanadlı`nın Beşiktaş aşkı öylesine büyükdü ki, ölmeden önceki son sözü, " Beşiktaş maçı kaç kaç ?" oldu. Kızı Hülya Kanadlı, o o anı anlatırken hala duygulanıyor. Babasının Beşiktaş sevgisi ölümsüzleştirmek için mezarını yaptıran oğlu Mehmed Kanadlı`da babasının ölümünün ardından babasının ağzından yazdığı mektup`da şöyle diyordu : " Hani o hastane döşeğinde güçlükle nefes alırken, elini sıkı sıkıya tutup sana "Maç kaç kaç" diye sormuştum hatırlıyor musun? Bunların ağzımdan duyacağın son kelimeler olabileceğini de tahmin ediyordun değil mi? Öyle olmasaydı hastaneden eve dönerken, ağlaya ağlaya maç dinlemezdin. İşte o an aklına geleni yapsaydın, şimdi böyle hayıflanıyor olmazdın. Sadece radyonun sesini sonuna kadar açıp, cepten arayarak "Baba dinle bak" diyecektin. Ölüm döşeğindeki adama maç dinletmek çok mu delice geldi sana? O tribünün sesini son kez duyabilmeyi istemek çok mu saçmaydı? Hani `Beşiktaş bizim herşeyimiz`di?" diyordu.

    2008 Nisan`ında tamamlanan Kanadlı`nın mezarını görenlerin aklına Beşiktaş taraftarının İnönü tribünlerinde yankılanan o ünlü tezahüratı geliyor. O, tezahüratta şöyle diyor siyah beyaza gönül verenler, "Beşiktaş sana yemin olsun, Bitmeyecek sevdan mezarımda bile"...

    KARA KARTALLI MEZARIN HİKAYESİ

    1923 yılında doğan Dündar Kanadlı, Devlet Devir Yollarında uzun yıllar görev yaptı. Beşiktaş tutkusu ilk gençlik yıllarından beri içindeydi. 53 yıl aynı yastığa baş koyduğu eşi Yücel Kanadlı da onun gibi fanatik Beşiktaş taraftarıydı. 6 çocuğu ve torunları da kendisi gibi Beşiktaşlıydı. Kıza Hülya Kanadlı babasının Beştaşlılığını ve mezarın hikayesini anlatırken, " Beşiktaş galip gelirse hepimizi tek tek arardı. ` Ölürsem, Beşiktaşlı olarak ölürüm` derdi. `Beşiktaş için canım feda` derdi. Bu bize çağrışım yaptı" şeklinde konuştu.Kanadlı`nın en küçük oğlu Mehmed Kanadlı, 2007 yılında babasının mezarını bir bayram günü, ziyaret ettikten sonra kararını verdiğini söyledi. Mehmed Kanadlı O günü, " ilk gördüğü mermerciye girip, babama özel Bir Beşiştaş mezarı yaptıracağımı söyledim . Mezar ustası da Beşiktaşlı çıktı " şeklinde anlattı. Camdan, sokağa hatta karşı binaya bağırarak tezahürat yapacak kadar Beşiktaşlı olan Dündar Kanadlı`nın torunu da bugün dedesinin izinden gidiyor. Okula giderken bile Kartallı atkısını üzerinden hiç çıkarmıyor.

    Kaynak:Hürriyet
    [......]



    9 Ocak 2010 Cumartesi saat 20.00 da Yetek sizsiniz Türkiye 9.bölümü İzmir Ege Üniversitesinden ekranlara geliyor.Dünyada rating rekorları kıran ‘Got Talent’ serisini Acun Ilıcalı Türkiye’ye getirdi. Yetenek sizsiniz Türkiye isimli program çok sevildi.Acun Ilıcalı ile birlikte Ali Taran ve Hülya Avşar jüri olarak yer alıyor.

    Yetenek sizsiniz Türkiye cumartesi ekranlarına Acun yeni bir renk getirdi.Yetenek sizsiniz Türkiye 9.bölümü İzmir Ege Üniversitesinde olacak.Yine çok yetenekli kişleri ekrana geliyor.Hep beraber izleyelim görelim.
    YAZININ DEVAMINI OKUMAK VE VİDEOYU İZLEMEK İÇİN RURAYA TIKLAYIN















    [......]

                     
    Turkcell Süper Liginin tatilde olduğu dönemde geleneksel olarak organize edilen Saran Medya futbol turnuvasında maçın normal süresi 0-0 eşitlikle bitti. Alman ekibi Hamburg’a seri penaltı atışları sonucu teslim olan siyah beyazlılar, turnuvayı ikinci sırada tamamladı: 16-17

    Hamburg 17 penaltının hepsini gole çevirirken Beşiktaş!tan İsmail Köybaşı 17. penaltıyı kaçırınca Hamburg kupanın sahibi oldu.

    [......]